Kızıl Bayrak'tan...
Emperyalist stratejilerde koçbaşılık, sermaye iktidarının tüm politik yönelimlerini bir biçimde belirliyor.
Örneğin artan savaş hazırlıkları ve hemen tüm komşu ülkelerle bozulan ilişkilerin sonucu ağır bir ekonomik ve mali faturadır. Ama faşist rejim bu faturayı ödetmenin yolunu biliyor. Hep yaptığı üzere işçi ve emekçiler üzerindeki sömürü ve soygunun derecesini arttırıyor. Beraberinde ise geçtiğimiz günlerde yapılan köprü ve otoyol özelleştirilmerinde olduğu gibi elinde avucunda ne varsa satıyor. Bunun emekçi halka ağır bir fatura olarak döneceğini söylemeye gerek bile yok.
Diğer taraftan dışarıda girilen savaş yönelimiyle paralel olarak içerideki baskı ve saldırganlığın dozu da arttırılıyor. Faşizan uygulamalar rutin hale gelirken daha fazlası için de hazırlık yapılıyor. Gazetemizin sayfaları bu bakımdan net bir tablo sunuyor. Sayfalarımız azgın devlet terörünün sayısız örneğiyle dolu. Ayrıca bu terör aygıtını daha da fazla tahkim edecek yeni planlara dair yazılarımız da var. Örneğin bunlardan bir tanesi polisin öldürme yeteneğini geliştirmek üzere alınan yeni silahlarla ilgili... Bu silahlardan bazılarının Naziler’le anılması ise varılan noktayı gösteren çarpıcı bir ayrıntı.
Bu kapsamda altı çizilmesi gereken bir başka gelişme ise son günlerde burjuva siyaseti cephesinde yapılan “kuvvetler ayrımı” tartışmasıdır. Bu tartışma AKP’nin şefi Erdoğan’ın yargıya yönelik “bürokratik oligarşi” çıkışının ardından başlatıldı. Yargı da dahil tüm “kuvvetler”in dinci partinin ve dolaysız bir biçimde de şefinin elinde toplandığı malumken, bu çıkış da neyin nesi? Demek ki bu kadarı yetersiz ve daha fazlası isteniyor. Bu ise emekçiyi yanıltmak üzere kurulmuş tüm biçimsel kurumları ile teamüllerin bir yana itilmesi ve gerici-faşist partinin çıplak diktatörlüğünün kurulmasından başka ne olabilir ki?
Dinci partinin politik yönelimleri işte bu kadar net. Ama yolu öyle tümden açık, işi de öyle kolay değil.
Büyük zayıflıklarla yüz yüze olsa da toplumsal muhalefet cephesinden direnme eğiliminin güçlendiğini gösteren örnekler çoğalıyor. Bu örneklerden bazıları ise bu yöndeki eğilimi ayrıca güçlendirebilecek moral ve siyasal etkilere sahip. ODTÜ’de gençliğin direnişi bunun en güzel örneğidir. Dinci partinin şefini korumak ve daha çok da gözdağı vermek üzere ODTÜ’ye yapılan polis çıkarması karşısında, gençlik saatler boyunca süren büyük bir direniş sergiledi. Bu direniş halihazırda çok yönlü zorbalıkla örülen korku duvarlarında büyük bir gedik açtı, ilerici toplumsal kesimler üzerinde de büyük bir sempati yarattı.
Unutulmasın ki ODTÜ Türkiye’de emperyalizme karşı mücadelenin tarihsel sembollerinden biridir. Kuşkusuz ki emperyalistler hesabına yeni maceralara girmekte olan devletin ODTÜ’yü hedef seçmesinin gerisinde bu sembolik tarihsel konum da bulunmaktadır. Fakat polis ordularıyla yapılan bu çıkarma bir kez daha ODTÜ ruhuna çarpmıştır ki, umarız ki bu şu an zayıf olan emperyalizm karşıtı toplumsal mücadelenin ivme kazanması yolunda önemli bir eşik olur.
|